11 Mart 2014 Salı

Frances Ha


Soyismini posta kutusuna sığdıramayan Frances’i Ha soyismiyle bağrımıza bastığımız filmdir Noah Baumbach ın son mucizesi. Beni beklenmeyen tepkimelerle sinemadan anlamak istediğim veya görmek istediğim tarafa çekebilmeyi başarmıştır. Bazen izlediğiniz bir film size bir şey anlatmak ya da çok derin, az derin bir mesaj vermek zorunda değildir. Olduğu gibi yaşamı sinemanın gücünden, teknik şaheserlerinden ilham alarak perdeye yansıtmak da en derin mevzulardan biri olabilir. Yönetmen bu filminde tamamen karakter odaklı bir kafa yorma sürecine girmiş belli ki. Ama bunu yaparken de işte o çok derine inme yanılgısına kapılmamış, karakterini karikatürize etmeden, yüceltmeden bazen de ezilmiş gibi göstererek onunla kolayca sohbet edebilmemize imkan tanımış. Frances çok basit bir karaktere bürünmüş böylelikle. Tıpkı Bridget Jones gibi hatta. Komik, sıradan, erkeklerin vakit geçirmekten keyif alacağı, hayatı anlık yaşayan… Fakat Bridget a göre takıntıları çok fazla olmayan. Yedek Klübesinde sırasının gelmesini bekleyenlere adanmış bir film aslında Frances Ha. Kendini iyi hissettirenlerden. Greta Gerwig bu role cuk oturmuş ama burdaki en büyük başarı yönetmenin karakter üzerine kurguladığı doğal tepkimeleri nasıl anlatacağını iyi bilmesinde saklı. Mürekkep Balığı ve Balina, Kızkardeşim Evleniyor gibi filmlerinden sonra Noah Baumbach da tıpkı Alexander Payne in Nebraska örneğindeki gibi sinemasını nereye oturtmak istediğini artık çok iyi biliyor kanımca. Bir ara sanki Godard’ın Fransasında sokaklarda geziniyorum hissi yarattı mesela. Godard’da has estetize bir Paris’te anlık olaylar gibi. Yılın bence mütevazı duruşuyla en başarılı filmlerinden biri. Büyük prodüksiyonlara inat Amerikan Bağımsızlarının çok sağlam olduğuna kanıt kendine has stile sahip bir çalışma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder