1 Kasım 2009 Pazar

KARANLIKTAKİLER

Aslında Issız Adam’ın kimilerine sıcacık gelen kimilerine ise buz gibi bir anlatımsızlık çemberi içinde olan halveti ruhiyesinden henüz kurtulamamışken “Karanlıktakiler” çıkageldi karşımıza. Vicdan azaplarının, Yalnız insanın, idealleri uğruna değerlerinin varlığını unutan insanların kaybolup gitmiş öykülerini anlatmayı yer yer başarılı bir şekilde oturtmuş Çağan Irmak bu sefer de öyle çok fazla çizgisinin sınırlarını zorlamadan psikolojik temelli bir işe girişmiş. Tabii bilindik unsurlarını da kullanmayı göz ardı etmeden. Hatta bu, öyle bir göz ardı etmeme ki filmin neresinde flashbacklerle karşılaşacağınızı artık sıkı bir Çağan Irmak takipçisiyseniz fark edebiliyorsunuz.



Gülseren ve Egemen birbirlerine bağlı olmak zorunda olan ve hayatlarını anı yaşamaya koşullanmış karakterler ama bu anı yaşama felsefesi de aslında bilinçli bir seyirde ilerlemiyor. Unutulan yaşama bağlılık, insanlara ve hatta kendine olan güven eksikliği, yaşamın eksilttiği bu insanları ertesi güne kadar zamanı geçirmeye odaklıyor. Filmin ilk yarısına kadar anne ve oğulun ruh halleri de birbirlerinin hayatlarını zorunlu eksilttikleri gerçeğinden uzak bir tonajda ilerliyor. İzleyene birbirlerinin hayatlarına ne derece etki ettiklerini anlatmaktan uzak evdeki Gülseren’i ve nefes almak için işyerine giden Egemen’i izliyoruz. Film, psikolojik temelini de yine 1980 Türkiye’sinde yaşanan bir olayın sarsıcı bunalımından alıyor. Ancak siyasi kökenli değil. Politik kargaşa etrafında kendi halinde yaşayan Gülseren’in ve olaylara verdiği tutucu tepkiyle ailesinin travması diyelim. Ama tüm bunlar (flashbackler dahil) Çağan Irmak’ın artık yeni kurgusal açılımlara ihtiyacı olduğunun da bir göstergesi. Adım adım hissettiriyor kendini tekrarlama döngüsü. Ancak ve ancak sonuçta yine insani ve gelenekselci duygusal yaklaşımımızı okşayan bir film duruyor karşımızda. Anne – Oğul ilişkisini anlatmakta başarılı bir performans var ki hakkını esirgememek gerek. Ama biz bunu zaten Babam ve Oğlum’da, Issız Adam’da da görmedik mi. Ha bu demek değil ki yeniden görmenin sakıncası var. Tabiî ki yok amma velakin işin içsel kurgusu (ki bunu teknik bazda algılamak gerek) orijinal söylemlerden gayet uzakta.



Oyunculuk gerçekten olağanüstü. Meral Çetinkaya’yı beyazperdede bir Yıldız Kenter edasıyla görmek farklı bir deneyim oldu. Yalnız tekrar amma velakin deme zorunluluğumu devreye sokan bir rahatsızlıkla da karşı karşıya kalmıyor değilim. Aşırı derecede grotesk bir karakter var karşımızda ve Çağan Irmak bana özellikle ev içerisindeki sahnelerde bir tiyatro oyunu izliyormuşum hissi uyandırdı. Sinema oyunculuğunun tiyatrodan ayrıştırılması gerektiği noktalar olduğuna inanırım ama aslında çok çok ince nüanslar da olabiliyor kimi zaman bu ayrımı ortaya koyabilmekte. Filmde ise fazla zorlandığımı söyleyemeyeceğim. Ağdalı bir oyunculuk desem Atıf Yılmaz’ın Arabesk filminde Müjde Ar’ın oyunculuğunu görmezden gelmiş olurum. Ağdalı desek Müjde Ar bize ne olduğunu gösterdi farklı bir tür içerisinde. İyiden iyiye muhteşem bir teatral performans izliyoruz biz Karanlıktakiler’de. Ama işte bu muhteşemlik bir noktadan sonra gözümüzü yormaya başlıyor ve yerini Erdem Akakçe ve Derya Alabora’nın dingin oyunculuklarına bırakıyor.



Final sahnesi itibariyle en akılda kalıcı Çağan Irmak performansı diyerek sözlerimi burada bitiriyor ama bu demek değil ki en iyi ilk üç filminden biri demeyi de ihmal etmeden izleyene gerekli mesajı uçuruyorum.

Yönetmen - Senaryo: Çağan Irmak
Görüntü Yönetmeni: Gökhan Tiryaki
Oyuncular: Meral Çetinkaya, Erdem Akakçe, Derya Alabora, Rıza Akın Yapım: 2009, Türkiye

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder