Tarih: 22/02/2009 Seans: 12.30 – Emek Sineması
A Zona (İsyan)
Annemi Ankara’ya yolcu ettikten sonra koşarak metrobüse ilerledim ve 38 dk da Avcılar’dan Mecidiyeköy’e vardım. Sonra da metroyla eşsiz mi eşsiz Beyoğlu’nda aldım soluğu. Çok az zaman kaldığı için elime bir hamburger alıp yiyerek hem de Emek Sineması’na yetişmem gerektiğini hissederek hızlandım. Tarihi Emek sinemasına vardığımda arkadaşımla buluştum, bir adet sigaramı da tüttürdükten sonra salona girdik. Film gayet dingin, insanın içine huzur vereceğini hissettiren görüntüler eşliğinde başladı. Bir sürü yalnız, çaresiz ve şiddetli bir şekilde intihara meyilli insanların hikayesini Portekizli bir yönetmenin gözünden izliyorduk. Neredeyse hiç diyalog olmayan soyut anlatımlara yönelik bir filmdi İsyan. Bulunduğu yere ait olmayan terk edilmiş insanların öyküsü. Ancak deneyselliğin tavan yapması umuduyla sıkıcılık bazında tavan yapmış bir görsellikle karşı karşıya kaldığımı söylemeliyim. Tamamen bir kısa film kurgusu içeren İsyan, gereğinden çok uzun sekanslarıyla Emek sinemasının hem büyüleyici hem de bir o kadar kasvetli havasında yanımdaki arkadaşımın da filmin yarısında tuvalete gitmesiyle garip bir hal aldı. Sonuç itibariyle bir günde üç film kuşağımızın ilk ayağı başarısızlıkla sonuçlanırken yağmurlu bir günde Beyoğlu’nda olmanın sevinciyle salonu terk ettik.
Yönetmen – Senaryo - Kurgu: Sandro Aguilar
Görüntü Yönetmeni: Paulo Ares
Oyuncular: Isabel Abreu, Antonio Pedroso
Yapım: Portekiz, 2008, Renkli
Puan 100 Üzerinden 33
___________________________
Tarih: 22/02/2009 Seans: 15.00 – Emek Sineması
Kærlighed på film (Başka Bir Aşk Hikayesi)
İsyan’dan çıkıp yüreğimize müthiş bir ağırlık çöktükten sonra Roberts Cafe’de mantı yemeye gittik. Ardından da yine aynı mekanda çay eşliğinde kötü bir tiramisu. Fazla zamanımız olmadığı için 15.00 seansına büyük umutlarla biletini aldığım Danimarka yapımı Başka Bir Aşk Hikayesi’ni izlemeye gittik. Danimarka sineması gerek Lars Von Trier’iyle gerek ilk filmiyle beni kendisine hayran bırakan Pernille Fischer Chiristensen’ iyle ve farklı kurgusal yapılara sahip filmleriyle dikkat çeken Chiristoffer Boe’siyle beni kendisine hayran bırakmıştır. Bu film de gerçekten anlattığı sıradışı aşk öyküsü gibi bambaşkaydı. “Hayatlarımızın bir köşesinde hep bir kadın vardır” dan yola çıkarak türlü trajik duruma girmesine sebebiyet veren bir adamın aradığı aşk öyküsü olarak da yorumlanabilir. Attığı adımın kendisini Uzakdoğu mafyasıyla yüzleştireceğini kestirmesine imkan olmayan bir adam ve onun için çılgınca sayılabilecek bir arayış. Yer yer gerilim dozunun da ustalıkla kullanılmasıyla heyecanı hep yukarılarda tutmayı başarıyor Ole Bornedal’in hınzır aşk hikayesi. Hatta anlatılan aşk öyküsünün kapkara bir mizahi anlatımla süslendiğini bile söyleyebiliriz. Öyle ki başroldeki kadın oyuncumuz eski sevgilisini öldürürken bile gülebiliyor, sert görünen tepkilere gülümsemeyle yaklaşabiliyorsunuz.
Nitekim güzel bir film izlemenin ferahlığıyla tarihi Emek Sinema’mızı 10 dakika sonra tekrar ziyaret etmek üzere terk etmeye başlamıştık.
Yönetmen – Senaryo: Ole Bornedal
Görüntü Yönetmeni: Dan Laustsen
Oyuncular: Anders W. Berthelsen, Nikolaj Lie Kaas, Charlotte Fich
Yapım: Danimarka, 2008, Renkli
Puan 100 Üzerinden 73
___________________________
Tarih: 22/02/2009 Seans: 17.00 – Emek Sineması
Baghead (Kese Kağıtlı Katil)
Emek Sineması’nın arka kapısından çıkıp dolanıp tekrar ön kapısından girene kadarki 10 dk içerisinde hava almış olduk. İsmi sizi yanıltmasın sakın. Kese Kağıtlı Katil hikayesi okunduktan sonra sıkı bir teenslasher korku filmi gibi görünse de tamamen durum komedisi üzerine kurulu olan ve filmden ziyade proje niteliği taşıyan bir film. Dört arkadaş ormanın içindeki bir kulübeye ellerine kameralarını alarak film çekmek için proje geliştirmek üzere yola koyulurlar. Ama sürekli birbirlerini korkutarak seyirci olan bizlerin de hepten sinirlerini bozmaya başlarlar. Ama bir yerden sonra kahkahalar atmaktan kendimi alıkoyamadım. Çünkü karakterler o kadar salak görünüyorlardı ki hele sarışın bayanlar tamamen klasik gençlik korku filmlerinden fırlamış ve mutlaka ilk ölmesi gereken tipleri andırıyorlardı. İçlerinde bir de şişman, kızların cinsel anlamda ilgisini çekmeyen ama espritüel olmasıyla dikkat çekici olan bir tip de vardı. Tabii herkesin tahmin ettiği üzere klasik korku filmlerinde bu tip karakterler hemen ölmeliler. Keza bu filmin de en bahtsız kişisi de buydu zaten. Tabiîki ölmedi ama böyle bir filme yakışır bir sonla da bizi güldürmeyi başardı. Garip, absürd, çoğu kişiye göre anlamsız ve yapılma amacı kocaman bir boşluktan ibaret olan Kese kağıtlı Katil yine de samimi görüntüsüyle aklıma kazındı diyebilirim. En azından beni güldürmeyi başardı ve yer yer de bir sonraki sahnede daha ne kadar ileri gidilebilir sorusunu sordurtmayı başarabildi. İlginç bir deneme olabilir ama yönetmenler açısından da devamı getirilmemeli.
Saat 19.30 sularında son filmimiz de bittikten sonra yola koyulduk ve Beyoğlu’nun tramvay kokulu caddesinde gözden kaybolarak sıkıcı hayatlarımıza ilerledik. Bana eşlik eden arkadaşıma da teşekkürlerimi iletmeyi bir borç bildiğimi buradan paylaşabilirim.
Yönetmen – Senaryo – Görüntü Yönetmeni: Mark Duplass, Jay Duplass
Oyuncular: Ross Partridge, Steve Zissis, Greta Gerwig, Elise Muller
Yapım: ABD, 2008, Renkli
Puan 100 Üzerinden 53
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder